İslam iktisadı'nın, öncelikle çağdaş İslâm toplumlarının ihtiyaçlarından hareketle özel bir önemle ele alınması gerekmektedir. Bunun yanında Türkiye iktisat tarihinin en önemli kaynağının İslâm iktisadı olduğunu söylemek yanlış değildir.
Başlangıçta İslâm iktisadı başlıca üç yaklaşımla ele alınmaktaydı: Bunlardan birincisi, kapitalist iktisadın geliştirdiği tahlil aletlerini ve modelleri kullanmaktadır. Bu çalışmalar Islamic economics başlığı altında toplanabilir. İkincisi fıkıh sistematiğine dayanan ve genellikle fıkıh kökenli ilim adamları tarafından yürütülen fıkhu'I-iktisad çalışmalarıdır, Nihayet İslâm iktisat tarihi çalışmaları üçüncü bir dal oluşturmaktadır. Günümüzde de bu ayrım büyük ölçüde geçerli olmakla birlikte ilk kaynaklara inebilen fıkıh ve tarihe aşina iktisatçıların arttığını söyleyebiliriz. Özellikle son iki tarz çalışmalar 'İslâm iktisadı'nın aslî hüviyetini tayin edecektir.
İslâm iktisadının ilkeleri, öncelikle Kur'an ve Sünnet gibi iki temel kaynaktan çıkmıştır. 'Kul hakkı'na önem ve öncelik veren bir sistem kurmayı amaçlayan bu ilkeler israfın bertaraf edilmesi, iktisadî ve siyasî bağımsızlığın sağlanması, mülkiyetin yaygınlaştırılması, içtimaî adalet, güvenlik ve refah şeklinde özetlenebilir. Bir yönüyle, İslâm iktisadı, iktisadın 'millîleşmesi' demektir.
İslâm iktisadını iki safha hâlinde ele almak mümkün ve uygundur. Birincisi 'geçiş dönemi İslâm iktisadı', ikincisi ise 'ideal İslâm iktisadı'dır. Bugün İslâm ülkelerinin Batılı kavram ve kurumların hâkimiyeti altında oluşları, böyle bir ayrım yapmayı gerekli kılmaktadır.