Bu kitap, bir imansızlık buhranının kasıp kavurduğu yirminci asır münevverinin dramını dile getiriyor. Boşluklar içinde dönüp duran nesillerin, acı hikayesi var bu eserde. Okuduğumuz zaman kendi kendimizi görüyoruz sanki. Çepeçevre intihar guruplarıyla sarılmış bir insan, nereye gitse acısını dindirecek bir şey bulamıyor. Din, kalıplaşmış ve klişeleşmiş şekli yırtıp, öze inemeyen din adamlarının elinde yetişen nesillere ruh vermekten uzak. Dini takdim edenler, bilmiyorlar asıl O´nu. Kültür yuvaları ise, dini duyguları yıkmış olmanın acıklı sevinci içerisinde eğlenip duruyor. Maneviyat eri bir bilginin yanına varan eserimizin kahramanı, orada felsefe gerçeği ile karşılaşıyor. Dini yıkmak için en büyük silah olan felsefe, bu bilgin kişinin elinde şimdi dini yapmak için en büyük vasıta oluyor. Maddi ve teknik bilgiler, dini inançları ortadan kaldırıcı bir silah olarak kullanılırken, burada dini kökleştirmenin en kuvvetli aleti olarak çıkıyor karşımıza...
(Arka Kapak)