Çağımız, eskiden olduğu gibi bitevî, organik ve bütün bir zamanı yansıtmıyor. Bugün hepimiz parçalanmış, birbirinden koparılmış ve ölü kadavralar haline getirilmiş parçalı ve bölük pörçük zaman dilimlerinden geçiyoruz. Bizzat zamanın kendisi parçalanmış, bize yabancılaştırılmıştır. Bu haliyle içinde yaşadığımız çağ tam anlamıyla bir nekroloji, ölülerin arkasından yakılan bir ağıt çağıdır. Artık hepimiz gün geçmiyor ki kaybolan bir hatıranın ağıtını yakmayalım. Kaybolan sadece eskiye ait bir anı değil, ânı, onun ruhunu kaybediyoruz. Bir saat öncesine ait zaman dilimi bile artık eskimiş bir şey gibi muamele görüyor.
Bu kitap ve içindeki yazılar, işte bu gidişe bir başkaldırı; içinde, çok uzak olmayan geçmişte, yakın geçmişte yaşanan organik
hayattan esintiler taşıyan bir çığlık. 1970’li yıllar Türkiyesinde, taşrada yaşayan bir çocuğun gözünden bir günlük, not defteri.