Okula varınca ilk işim öğretmenimi ziyaret etmek oldu. Tam annemin dediği şekilde, Öğretmenim, dedim, babama gölükle kuşluk götüreceğim, son derste bana izin verir misin? Hiçbir şey anlamamış olacak ki, Ney lan, neyle ne götüreceksiiin?! dedi. Çok şaşırmıştım; kulaklarım uğuldamaya başladı. Bir daha söyle bakayım. Aynı cümleyi bir daha tekrar ettim. O hâlâ hiçbir şey anlamamış olacak ki orada, ayakta, bir kitap ya da dosyayı incelemekte olan Sezai öğretmene, Yahu, Sezai, gelsene! diye seslendi, Ne diyor bu çocuk? Bir dinlesene! Aynı cümleyi bir de ona tekrar ettim. Katıla katıla güldüler. Sanırım, gölük kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyor olacaklar ki ikisi de ısrarla gölüğün ne olduğunu sordular. Sonunda söylemek zorunda kaldım; Şey, eşek, öğretmenim! . . . Öğretmenim; Allah Allah, daha neler duyacağız! . . . diyerek, olanlara Sezai öğretmeni de ortak eden bir dille söylenip duruyordu. Ben hâlâ bekliyordum. Öğretmenim; Git oğlum, dedi, neyle ne götüreceksen git, götür! Orasını iyi hatırlayamıyorum; ama herhalde terin suyun içinde kalmıştım. Neyse, sonunda öğretmenimden izni kopardım.