XIX. yüzyılda Batıda belirginleşen modern toplum modelini açıklamak ve Batı-dışı toplumlar karşısında değişimin inisiyatif ve öncülüğünü elde tutmak amacıyla toplumsal değişme teorileri Batı-merkezli açıklamalar olarak evrenselleştirilmiştir. Batı, XIX. yüzyılda elde ettiği üstünlüğü temellendirmek için tarihin bütün dönemlerini kapsayan ve kendi evrensel öncülük iddiasını öne çıkaran bir toplumsal değişme anlayışının savunuculuğunu üstlenmiştir. Batı-merkezcilikten anlaşılması ve eleştirilmesi gereken yön de budur. Batıyı tartışmasız bir şekilde üstün konuma yerleştiren sosyoloji teorileri, Batı-dışı toplumların kendi dışındaki bir gerçeğe göre biçimlendirilip yönlendirilmesini meşru kılmıştır. Mesele, bu değişimin ne Batının, ne de Batı-dışı toplumların sorunlarına çözüm olmaması ve insanlığın önünü kapayan, değişme ve gelişmeye karşıt bir dogmaya dönüşmesidir.
Günümüzde mevcut dünya düzeniyle ilişkili temelde iki uçlu bir yaklaşım egemendir. Bir yandan toplumsal değişmeyi fetiş haline getiren, kök arayışından yoksun bir yaklaşım temel yönelişi oluşturmakta, diğer yandan mevcut dünya düzeni aşılması mümkün olmayan bir gerçeklik olarak dayatılmaktadır. Yeni-muhafazakâr dünya görüşü bu iki uçlu yaklaşım çerçevesinde biçimlenmektedir ve egemen sol söylemi de kendi hegemonyası altına almıştır. Bu yeni-muhafazakâr söylemin kışkırttığı köksüzlük, kısırdöngü ve kaos, mevcut dünya düzeninin meşru temelini oluşturmaktadır. Mevcut dünya egemenlik düzenine alternatifler sunma yolunda bir zihinsel çaba gösterilmediği gibi, tarihsel-toplumsal bir sıçramadan, devrimden, ilerlemeden de artık söz edilmemektedir. Toplumsal değişmenin temel aktörü, verili koşulları kutsayan (üretimde, işbölümünde, gündelik yaşam alanlarında kendine bağlı değişiklikler yaratan) enformasyon ve iletişim teknolojileri ile tekelci piyasaya dayalı güçlerdir.
Ertan Eğribel - Ufuk Özcan